Osman Bilge
19 Aralık 2004
|
İŞ FİKRİ - VİTRAY (Yeni Para dergisi) |
ELİŞİ
Hobi ve el sanatlarının büyük şehirlerimizde görünür şekilde gelişiyor. Dükkanlar ve kurslar çoğalıyor. Bu konuyu bir süredir gözlemliyor, farklı konseptteki dükkanları, kursları inceliyordum. Hepsi çok eğlenceli, müşterileri ile bir hobiyi paylaştıkları için sıcak ilişkiler kuran işler. Kimi tahta boyuyor, kimi cam boyuyor, kimi takı yapıyor, kimi cam üflüyor, kimi seramik pişiriyor, kimi kil yoğuruyor. Ancak içlerinden iş fikri olarak öne çıkanı görememiştim. Sanat boyaları konusunda mümessillik almış ve bayilik veren firmalar da var ama öne çıkan, yeni bir konsept olarak iyi kazandıracak marka henüz yok. Semih Yener, el sanatlarında eğitim ve satış konusunda iyi bir marka. Hazırlık yaptığını biliyorum ama sanırım henüz bayilik veya franchise vermiyor. (0212-570 9796 Bakırköy-İstanbul)
ÜÇ ADIMDA MARKA
Oysa dekoratif el sanatları, takılar, hobi ürünleri hızla gelişen bir pazar. İnsanların paraları ve vakitleri arttıkça daha da gelişecek. Yurtdışındaki örneklere bakarsanız, işin boyutlarının nereye varacağını görürsünüz. Bu aşamada bilinçli çalışana marka olma fırsatı doğuyor. İşin sırrı üç adımı doğru atmakta.
Öncelikle havayı koklamayı bilmelisiniz. Talebi doğru tahmin etmeli, yeni trendleri yakalamalı, güçlü bir rüzgarı arkanıza almalısınız. Yoksa mevcut ürünlerden, zaten yapılan işlerden para kazanmanız çok sabır ve zahmet ister. Ümit ve hevesle başlayan girişimler, oturmuş ürün, doymuş pazar ortamında yavanlaşır, sıradanlık yaygın olduğundan kanıksanır. Özel becerileriniz yoksa, gide gele iş yürür ama marka olamadan ömür biter.
İkinci adım, konsepti doğru kurmakta. “Neden bana gelsinler” sorusuna yanıt bulmakta. Ürün satmak yetmiyorsa yanında eğitim mi vermek lazım? Kar marjlarını istediğiniz yere getirmek için sade bir dükkan yerine “havalı” bir yer mi lazım? İşlek bir sokakta olmak yerine alışveriş merkezinde mi açmak gerek? Satıcılarınızın ortada müşterinin peşinde dolanması yerine, uzman doktor gibi beyaz önlük, göğüs cebinde isimlik, köşeli gözlükle masa başında danışmanlık yapması mı daha doğru? Az satılan ama sizin uzmanlık mağazası olarak algılanmanızı sağlayacak ürünleri stokta mı tutmalısınız, bilgisayarınızdaki katalogdan gösterip ertesi gün mü teslim etmelisiniz? Bunun gibi daha yüzlece soruya hep doğru yanıtları verip, rakiplerinize üstünlük sağlayacak altyapıyı hazırladıktan sonra yola çıkmalısınız.
Marka olmanın üçüncü adımıysa, yaygınlaşmak. Zaman değişti, Latilokumcu Hacı Bekir gibi herkesin size gelmesini bekleyemezsiniz. Yayılmada da tek doğru yok. Her marka ve ortam için farklı başarı formülleri var. Bir yerde meşhur olmayı bekleyip ağır tempoda kendiniz ikinciyi, üçüncüyü açabilirsiniz. Düşük yatırımlı bir konsept kurup hızla yayılabilirsiniz. Kendiniz şubeler açabilir veya süsleyip püsleyip franchise verebilirsiniz. Farklı konseptleri dükkanlarınızda bir arada sunup, her birini benzer dükkanların içine corner olarak verebilirsiniz. İnternet, telefon veya katalog satışı ile de destekleyebilirsiniz. Her durumda işin sırrı yayılmada, arandığınız her yerde bulunmada yatıyor.
SGO
İş fikirlerini hep dışarıdan vermek istemiyorum ama, doğru kurgulanmış konseptin dünya markası olabileceği konusunda cesaret vermesi açısından henüz Türkiye’de bulunmayan bir markayı örnek vereceğim. İsterseniz gidin hazırını alın, isterseniz benzerini kendiniz kurun.
Camların üzerine vitray kaplama yapan Stained Glass Overlay, Amerikan orijinli, 1974 yılından bu yana çalışan, sektörünün lideri bir marka. Amerika’da 400’e yakın franchise vermiş, 34 ülkeye de masterfranchise yoluyla yayılmış. Sektörünü, “güzellik yaratmak” olarak tanımlıyor. Sanatla teknolojiyi birleştirmiş. Kurşun ve film kullanarak cama desen işliyor. Teknik detayını anlamadım ama herhalde bilgisayarlı folyo kesme makinasına benzer bir teknikle kurşun akıtıp folyo kesiyor olmalı. Her cins pencereyi, her formdaki camı işleyebiliyor. Çift cam veya enerji tasarrufu sağlayan çeşitleri de var. Vitrayları güvenlik camı sınıfına girecek kadar dayanıklı. Ne temizlik kimyasallarından, ne de ultraviyole ışınlarından etkilenmiyor.
Vitray klasik bir sanat, ama SGO müşterilerinin zevkine uymak için her tarzı birden sunuyor. 200 den fazla renk ve deseni var. Bilgisayarda kayıtlı modellerinden seçilebileceği gibi, özel projeler de sipariş edilebiliyor. Satış noktalarına da zaten “dükkan” değil, “stüdyo” adını vermiş. Japonya’dan Kuveyt’e, Hindistan’dan Meksika’ya, Porto Riko’dan İsrail’e kadar yayıldığına göre, yöresel kültürlere uygun modeller de üretiyor olmalı.
Bir stüdyo açmak için aldığı giriş bedeli, 45.000 $. Masterfranchise bedeli haliyle bundan çok daha yüksek olacak.
BAŞARININ SIRRI
SGO şüphesiz dünya çapında başarısını rakamlarla ortaya koymuş bir marka. Yukarıda değindiğim başarının üç adımını net bir şekilde görebilirsiniz.
Birinci adım, iş alanını doğru seçmek demiştik. Seçtiği iş konusu, evini farklılaştırmak ve güzelleştirmek isteyenlerin yüksek bedeller ödemeye hazır olduğu bir alan. Üstelik komşuda varsa yandakine satmak daha bir kolaylaşıyor. Teknolojiyi estetikle birleştirdiyseniz, satış daha bir rahat oluyor. Rakibiniz güzel ama pahalı iş yapan sanatkarlar veya ucuz ama sıradan vitraylar yapan zenaatkarlar olduğundan, her ikisiyle de başedebilirsiniz. Fiyatınızı istediğiniz düzeyde tutabilirsiniz. Bilgisayarlı folyo kesimi veya dijital baskı çıktığında ne olmuştu hatırlayın, baştan pahalıydı, yayıldıkça tabelacılar kayboldu, sonra fiyatlar indi, şimdi standart yöntem haline geldi. Vitray işi de benzeri gelişme potansiyeline sahip bence.
İkinci adım da doğru atılmış. Her renkten, her desenden vitray yapıyor. Kapıdan mutfağa, tavandan aynaya her mekana uydurabiliyor. Herkesin zevkine hitap ediyor, klasik, art deco, prairie, post modern vb. her çeşidi bulunduruyor. Olmayanı da bir grafiker ekranda çalışıp çıkarabiliyor. Yani SGO ya gelmek için herkesin bir nedeni var.
Üçüncü adım, yani yayılmada da başarılı. Franchise sistemini kurmuş, kendi ülkesinde yayılmış. Sonra her ülkede bir kişiye masterfranchise verip dünyaya yayılmış. Eminim makinesi, programı, filmi, eğitimi vb. adı altında yatırımın yarıdan fazlasını kendisi sağlıyordur. Şartları doğru tanımladığında rakip çıkmasını engelliyor, rakip olabilecekleri yanına çekiyor olmalı.
İŞ ÖNERİM
Gidin SGO’yu alın getirin demek işin kolayı. Bilmemkaçyüzbindoları bastıran alır. İşin zor ve güzel olan tarafı, pazarı görüp sistemi geliştirmek. Bu filmleri kesen, bu kurşunları döken makine bir plotterden veya printerden daha karışık olamaz. Muhtemelen uzakdoğuda benzerleri vardır da. Yoksa bile bunu yapıp çalıştırabilecek bir sürü uzman vardır ülkemizde eminim. Ama makinenin iş haline dönüşmesi, karlı çalışması, marka olması için bir de girişimci lazım. Atacağı üç adımı planlayıp, gerçekleştirecek bir girişimci. İş önerim, sadece bu alanda değil, her ne yaparsanız tercihen kendi markanızı, bu ülkenin markasını, bizim markamızı yapmanız.
(www.stainedglassoverlay.com)
|
|